Sigarayı Bırakmak İçin Birde bunu deneyin….

 

Sigaradan kurtulmak için 7 günlük mücadelenin yeterli olacağı, sabahları diş fırçalama, iyi bir kahvaltı, güne bir bardak greyfurt suyuyla başlanmasının sigara arzusunu azaltacağı ve nikotinin vücuttan atılmasını kolaylaştıracağı bildirildi. Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ruhuşen Kutlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’de yılda yaklaşık 100 bin, dünyada ise 4 milyondan fazla kişinin ölümüne, milyonlarca kişinin hasta ve sakat kalmasına yol açan sigaranın bugünden itibaren ciddi bir yasak kapsamına alındığını söyledi. Bu yasağın dünyanın en tehlikeli bağımlılık yapan maddelerin başında gelen sigaradan kurtulmak için büyük fırsat olduğunu ifade eden Kutlu, sigarayı bırakmanın zor olacağını, ancak cesaretle bunun başarılabileceğini bildirdi. Öncelikle tiryakilerin ”sigarayı bırakırsam ölürüm” düşüncesini ”sigarayı bırakmazsam ölürüm” şeklinde değiştirmesi gerektiğini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Kutlu, şunları kaydetti: ”Bıraktığınız andan itibaren sigara içmemenin size ne gibi felaketler getireceğini düşünün. Hiç… Fakat devam ederseniz başınıza neler geleceğini düşünün. Paniğe kapılmadan harekete geçin. Sigara sizin dostunuz değil sinsi düşmanınız. Size zevk değil acı veriyor. Sigaranın içinde, insandan başka hiçbir canlının tüketmediği tütün denilen ot bulunuyor. Bunu unutmayın. Sigarayı tiksindiğiniz şeylerle karşılaştırın. Örneğin tütünle birlikte hamam böceklerinin de kurutulup karıştırıldığını ya da kurumuş at gübresinin konduğunu düşünün.” Kutlu, sigaranın yavaş yavaş bırakılamayacağını belirterek, yapılan araştırmalara göre aniden bırakmada başarı oranının yüzde 81.5, azaltarak bırakmada başarının oranının ise yüzde 5.7 olduğunu bildirdi. Sigaradan kurtulmak için 7 günlük mücadelenin yeterli olacağını dile getiren Yrd. Doç. Dr. Kutlu, şöyle devam etti: ”Bırakmaya karar verdiğiniz anda hayatınızın en önemli kararını aldığınızı düşünün. Yakınlarınızdan, arkadaşlarınızdan destek alın. İlk dönemlerde belli aralıklarla içme isteği gelecek. Yaklaşık 5 dakika süren bir isteği derin nefes alıp, verme ya da dikkati başka yere çevirme ile yok edebilirsiniz. Sabahları diş fırçalama, iyi bir kahvaltı, güne bir bardak greyfurt suyuyla başlanması, sigara içme arzusunu azaltır ve nikotinin vücuttan atılmasını kolaylaştırır. Bırakma döneminde sigara isteği uyandıran çay, kahve ve alkollü içeceklerden uzak durun. Her yemekten sonra dişlerinizi fırçalamak da yardımcı olacaktır. Boş durmak sigara isteğini artırır. Bunun yerine sosyal aktivitelerle zaman harcanabilir, egzersiz ve spor yapılabilir.” SİGARADAN KURTULDUKTAN SONRA DEĞİŞİKLİĞİ FARK EDECEKSİNİZ Sigaradan kurtulduktan sonra tiryakilerin şiddetli arzulama hissi, konsantrasyon bozukluğu ve yorgunluk hissi yaşayacağını vurgulayan Kutlu, şunları söyledi: ”İyileşme belirtileri olarak baş ağrısı, baş dönmesi, el ve ayaklarda karıncalanma hissi oluşur. Karbonmonoksit kan dolaşımından temizlenirken, sinirler ve dokularda oksijenin artması sonucu baş dönmesi görülür. Boğaz ağrısı ve öksürük de sigaradan sonra vücuttaki olumlu gelişmelerdir. Tiryakiler, sigarayı bıraktıktan sonra akciğerlerin kendi kendini temizlemesi için öksürecektir. Boğaz ağrısı ise yeni doku gelişimi ve eski dokulardan katran ve nikotinin temizlenmesi sonucu meydana gelir. Açlık hissi de iyileşme belirtisidir. Vücut, yeniden yapılanma için enerjiye ihtiyaç duyar. Özellikle tatlı ihtiyacı artacak. Bu noktada meyve suları en iyisidir.” Yrd. Doç. Dr. Ruhuşen Kutlu, son sigaradan 20 dakika sonra tansiyon ve nabzın normale döneceğini, 8 saat sonra vücudun kendini yenilemeye başlayacağını belirterek, 24 saat sonra karbonmonoksitin vücuttan atılmasıyla, akciğerdeki balgam ve diğer zararlı maddelerin temizleneceğini, kalp krizi riskinin azalacağını bildirdi. 48 saat sonra ise vücuttaki nikotinin tamamen atılacağını, cildin kendini hızla yenilemeye başlayacağını dile getiren Kutlu, 72 saat sonunda da nefes almanın kolaylaşacağını, akciğerin kapasitesinin artacağını kaydetti. 2 hafta sonra ise öksürük, balgam, nefes darlığı ve hırıltı şikayetlerinin azalacağını, merdivenin daha kolay çıkılacağını vurgulayarak, 1-9 aylık süre içinde ise akciğer hücrelerinin yenileneceğini, akciğer hastalıkları riskinin azalacağını, akciğerin işlevinin yüzde 5-10 oranında artış göstereceğini bildirdi. Yrd. Doç. Dr. Kutlu, sigara bıraktıktan 5 yıl sonra kalp krizi riskinin sigara içenlerin taşıdığı riskin yarısına kadar düşeceğini, ağız, boğaz ve yemek borusu kanserleri riskinin de yüzde 50 oranında gerileyeceğini söyledi.

MEME KANSERİNE DİKKAT !!!

Kadınlar için dünya genelinde en yaygın ve öldürücü kanser türü olan meme kanserinden en az zararla kurtulmanın yolu, erken tanı ve düzenli kontrolden geçiyor.
Kadınlar arasında yaygın görülen ve hızlı yayılım göstererek uzak dokulara kadar sıçraması nedeniyle kimi durumlarda tedavi şansını yok eden meme kanserinin nedenleri çok iyi bilinmemekle birlikte, son araştırmalar, erken yaşlarda oluşan tümörün daha hızlı yayıldığını teyit ediyor ve erken tanının önemini bir kez daha ortaya koyuyor.
Norveç’in Oslo kentinde bulunan Kanser Enstitüsünde Dr. Harald Weedon-Fekjaer başkanlığında yaşları 50-59 ile 60-69 arasında değişen iki grupta toplam 395 bin 188 kadın üzerinde yapılan araştırmaya göre, birinci gruba dahil olan kadınlarda tümörler, ikinci gruba oranla daha hızlı büyüyor.
10 ila 20 milimetre çapında bir tümörün iki katı büyüklüğüne ulaşması, birinci grupta 1.4 yıl sürerken, ikinci grupta bu süre 2.1 yıla kadar uzuyor.
Uzmanlar, dünya genelinde geçen yıl 465 bin kadının yaşamını yitirmesine neden olan ve 1.3 milyon yeni tanının konulduğu meme kanserine yenik düşmemek için 40 yaşına gelen her kadının düzenli olarak mamografi yaptırmasının öneminin altını çiziyor.
"Memede muayene ile saptanamayacak kadar küçük anormalliklerin tespit edilmesi amacıyla düşük dozda çekilen bir meme röntgen filmi" olarak tanımlanan mamografi, oluşum aşamasında tümörü yakalayarak tedavi şansını artırıyor.
Genel Cerrahi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. Ertuğrul Yıldırım, bu kapsamlı araştırmanın özellikle 40 yaş ve üstü kadınlar için uyarı niteliği taşıdığını söyledi.
Meme kanseri taramasının 40 yaş üzerinde mutlaka mamografi ile yapılmasının Kasım 2006’daki 1. Ulusal Meme Kanseri Konsensus Toplantısı sonucunda yayımlanan ortak kitapta yer aldığını hatırlatan Yıldırım, aynı kanser türü söz konusu olduğunda, bir tümörü küçükken yakalamanın, büyükken tespit etmeye oranla yaşam şansını artırdığını kaydetti.
"RİSK ALTINDA OLANLAR DAHA ERKEN BAŞLAMALI"
Mamografi ile tarama için başlangıç yaşının 40 olarak gösterilmesine karşın, risk altında olan kişilerin yıllık kontrollere daha erken başlaması gerektiğini ifade eden Yıldırım, şu bilgileri verdi:
"Ailede hastalığın geçmişi olanlar, evlenmemiş, doğum yapmamış ve çeşitli nedenlerden ötürü radyasyona maruz kalanlar, bu kanser türü için risk altındaki kadınlardır. Bu kişilere, 35 yaşını geçmeden mamografi kontrollerine başlamasını öneriyoruz.
Bir de özel durum söz konusu. Eğer hastalığa daha önce yakalanan akraba, kişinin annesi ise o zaman kişi, annenin hastalığa yakalandığı yaştan 10 yıl öncesinden başlayarak kontrol edilmeli. Örneğin, kişinin annesi 35 yaşında meme kanserine yakalanmışsa, biz o kişiye 25 yaşından itibaren mamografi öneriyoruz."

GÖBEK BÖLGESİ NEDEN YAĞLANIYOR?

Son dönemlerde göbek bölgesi yağlanması kalça-basen bölgesi yağlanmasından daha büyük bir sorun haline geldi. Lokal yani bölgesel olarak tabir edilen bu tür yağlanmalar zayıf kadınlarda bile görülen sorunun nedenleri arasında ise, yüksek şekerli yiyecek alımının fazla olması, hareketsizlik (oturarak çalışma) ve insülin dengesizliği başta geliyor. Suadiye Memorial Tıp Merkezi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Oya Yüksek, “Göbek bölgesi yağlanması” hakkında bilgi verdi.

İnsülin dengesizliği neden göbek yapar?

Kandaki şekeri kontrol eden bu hormonun kandaki seviyesi çok önemli. İnsülin metabolizması bozulduğu zaman kan şekeri seviyelerinde ve bununla birlikte diğer kan değerlerinde bozulmalar ve özellikle bel-karın  bölgesinde yağlanmalar oluşur. Bununla birlikte alınan yüksek karbonhidrat da bu rahatsızlığı tetikler.

Yağlanmamak için kalori mi içerik mi önemli?

2007 yılında Diyabet Merkezi’nin yaptığı bir çalışmada her ikisinin de önemli olduğu kanıtlandı. Araştırma kapsamında; aynı kaloriye fakat farklı besin öğelerine sahip üç beslenme programı hazırlanmış, 62 yaş civarında ailesinde diyabet geçmişi olan ve vücutlarında insülin direnci gelişmiş 11 obez katılımcıya uygulanmış. Bu katılıcılar 28 gün boyunca 1600 kalorilik ve dört öğüne bölünmüş ( öğün başına 400 kal) bir program uygulamışlardır. Sonuç olarak; kilo ve yağ değişimleri olmamış fakat yüksek karbonhidrat alındığı zaman vücut yağlarının göbek bölgesine doğru biriktiği gözlemlenmiştir. Diğer bir iddia ise; yüksek karbonhidrat ile birlikte alınan tekli doymamış yağların insülin metabolizmasını düzelttiği için göbek bölgesi yağlanmasını yavaşlattığı ve koruduğudur. Bu çalışmada tekli doymamış besin kaynağı olarak; avokado, ceviz, zeytinyağı, zeytin, çekirdek ve bitter çikolata kullanılmıştır. Bununla birlikte birçok çalışma tekli doymamış yağların insülin metabolizması üzerinde olumlu etkilerinin olduğunu savunmaktadır.
Göbek bölgenizi nasıl kontrol altında tutarsınız?
1. SIKILAŞTIRMA: Vücut kaslarını korumak için sıkılaştırma(kuvvetlendirme) hareketlerinin yapılması.
2. EGZERSİZ: Yağ yakımı için aerobik egzersiz
3. DİYET: Kalp sağlığını koruyan doymamış yağların çok, doymuş yağların az olduğu Akdeniz Tipi beslenme programı ve kilo yönetimi için gün başına alınan enerjiden 100 kal/gün kısıtlamak.
1. Yüksek karbonhidrat yerine daha düzenli dağılmış öğünleri tercih etmek ve karbonhidrat alımında ise karışık karbonhidrat diye tanımlanan esmer tahıl ürünlerinin tüketilebilir.
2. Salata ve yemeklerde zeytinyağı veya kanola yağı kullanılabilir.
3. Öğün aralarında fındık veya ceviz tüketilebilir.

bayanlar dikkat !

 

Yorgunluk kadınları vuruyor
Kadınların, birçok yönden erkeklerden daha güçlü oldukları doğru ama konu yorgunluk olunca durum değişiyor!
Yorgunluk uzmanları kadınların erkeklerden daha kolay yorulduklarını söylüyor! Neden böyle olduğu konusunda farklı düşünceler var. İşte kadınları daha yorgun yapan şeyler…
KANSIZLIĞA DAHA SIK YAKALANIYORLAR
Yorgunluk şikayetine kadınlarda daha sık rastlanmasının en önemli nedeni kansızlık sorunudur. Özellikle demir eksikliği anemisi kadınlarda erkeklerden daha sık görülüyor. Demir eksikliğine bağlı kansızlık özellikle menopoz öncesi dönemde kadınlarda yorgunluk nedenlerinin ilk sıralarına yerleşiyor. Her ay periyot dönemlerinde kaybedilen kan birazcık artınca demir eksikliği başlıyor. Kadınlarda B12 vitamini eksikliğine bağlı kansızlığa da erkeklerden daha sık rastlanıyor. Özellikle "atrofik gastrit" hastalığı nedeniyle gelişen B12 vitamini eksikliği kansızlığa yol açmadan da yorgunluk yapabiliyor. Atrofik gastrit diğer bağışıklık hastalıklarında olduğu gibi kadınlarda daha sık görülüyor.
HİPOTİROİDİ KADINLARDA DAHA SIK GÖRÜLÜYOR
Tiroid bezi yetmezliklerinin de kadınlarda erkeklerden daha sık ortaya çıkması kadınlarda yorgunluk şikayetini artırıyor. Her türlü hipotiroidiye, (özellikle Haşimato hastalığına bağlı hipotiroidiye) kadınlarda daha sık rastlanıyor. Ergenlik dönemi, hamilelik, hamilelik sonrası ve menopoz dönemleri kadınlarda "tiroidit" yani tiroid bezi iltihaplanması ile ilgili hipotiroidinin ortaya çıkması ihtimalini artırıyor.
Kadınları bazı doğal biyolojik değişimler de yorgunluğa eğilimli hale getirebiliyor. Bazı kadınlarda periyot dönemlerinde yorgunluk şikayetiyle daha sık karşılaşılıyor. Hamilelik ve menopoz dönemlerinde östrojen hormonu seviyelerinin azalıp çoğalması uyuklamaya veya uykusuzluğa sonuçta yorgunluğa yol açıyor. Yani kadınlar "yorgunluk tuzağı"na düşme bakımından biyolojik olarak da şanssızlar.
İŞTE DE EVDE DE ÇALIŞIYORLAR!
Kadınlar erkeklerden daha çok çalışıyor. Özellikle çalışan kadınların işi çalışma saatleri ile sınırlı kalmıyor. Eve dönünce erkek dinlenmeye çekilirken kadın çalışmaya devam ediyor. Yemek pişirmek, temizlik yapmak, evin düzenini sürdürmek çoğu evde hálá öncelikle kadınların görevi! Ayrıca, çocukların okul ödevlerinden giyimlerine, beslenmelerinden sosyal gelişmelerine kadar bir dizi problem de kadınların sorumluluk alanına bırakılıyor. Bazı kadınlar eğer ailede bakıma muhtaç ebeveynler varsa onların bakımlarını da üstleniyorlar. Kısacası evli kadınların işi pek kolay değil. Yorgunluk, bazen onlara bir yol arkadaşı kadar yakın olabiliyor.
NE YAPILABİLİR
Kadınsanız yorulmamanız ve "yorgunluk tuzağı"na düşmemeniz için ya çok becerikli, çok akıllı, ya da biraz vurdumduymaz, boş vermiş veya "dominant bir eş" olmanız gerekiyor! Evde sağlıklı ve güçlü bir eş, anne arayan erkeklerin en azından eşleri çalışıyorsa onların üzerinden bazı sorumlulukları almaları, yardımcı olmaya çalışmaları şart! Çalışmayan eşler için de daha fazla ilgi, iltifat, hoşgörü ve iş paylaşımı yorgunluk azaltıcı haplar kadar etkili olabiliyor. Kadınları hastalıklardan çok, hayat şartları, ev yaşamları, eşleri, çocukları ve işleri yoruyor.
Depresyon kadınlarda daha fazla
Kadınlarda, yorgunluğun daha sık görülmesinin ruhsal nedenleri de var. Depresyon, kaygı gibi ruhsal problemlere kadınlarda daha sık rastlanıyor. Kadınlar, erkeklere oranla daha detaycı ve hassas. Bu durum onları ruhsal travmalara daha açık hale getiriyor. Kadınlar daha duygusallar ancak duygularını ifade etmede erkeklere tanınan özgürlüklerden yeteri kadar istifade etmeleri her zaman mümkün olamayabiliyor. İşte bu ruhsal gelgitler kadın ruhunu incitebiliyor. Bazı yorgunlukların arkasında işte bu incinmeler yatabiliyor. Kısacası psikolojik veya motivasyonel yönden de daha şanslılar.
Hızlı diyetler ömrü kısaltıyor
İngiltere’de yapılan yeni bir çalışma hızlı zayıflatan diyetlerin özellikle çocuk ve gençler için ciddi bir sağlık tehdidi olduğunu ortaya koyuyor. Bu araştırmaya göre hızlı kilo verdiren diyetler yalnız kansızlığa, saç dökülmesine değil, metabolizmanın bozulmasına yol açıyor. Haftada bir kilodan fazla zayıflatan hiçbir diyeti yapmayı kabul etmeyin.
Kafein kan basıncını nasıl etkiler
Kafein, kahve, çay, çikolata ve birçok alkolsüz içecekte bulunan hafif bir uyarıcıdır. Aşırı miktarlarda alındığında gerginlik, çabuk uyarılma, sinirliliğe neden olur. Kan basıncında ve kalp atım hızında artışa yol açar.
Kafeinin kan basıncını nasıl etkilediği tam olarak anlaşılamamıştır. Bir klinik araştırmada, düzenli olarak kahve tüketen kişilerin kan basıncının, kahve tüketmeyenlere göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Bir başka araştırmadaysa, Amerikalı bilim adamları, düzenli ve yüksek miktarda kahve tüketen kişiler ile hiç kahve içmeyenleri karşılaştırmışlar ve kafein dozunu yükselterek kontrollerini sürdürmüşlerdir. Bir tür tolerans (uyum) geliştiğini ve vücudun giderek artan kafein dozuna alıştığını öne sürmüşlerdir. Bu uyumun çok kesin ve açık olmadığı anlaşılmış ve sağlık riskleri taşıyanların dikkatli olması gerektiği vurgulanmıştır.
En doğrusu "mantıklı ve akıllı" bir tüketimdir. Günde 200 mg kafein yeterli kafein miktarıdır. Bu rakamın üzerine çıkıldığında çeşitli yan etkiler görülebilmesi olağandır. Ayrıca, kan basıncını yükselten fizik aktivite programlarından önce kahve tüketilmemesine özen gösterilmelidir. Çeşitli içecek ve yiyeceklerde bulunan kafein miktarı farklıdır. Değişik kahve markalarında bulunan kafein de değişik orandadır.
Kronik pelvik ağrı can sıkıcıdır
Karnın alt kısımlarında olan ağrılar 6 aydan uzun sürmekte ise, kronik pelvik ağrı sınıflandırmasına girer. Ağrı bazen devamlı, bazen gelip giden şekilde olduğu gibi, keskin acı veya dolgunluk şeklinde, günlük aktiviteleri sınırlandıracak şekilde olabilir. Sebep anatomik bir bozukluk (kist, myom gibi) ise cerrahi yolla tedavi edilebilir. Varislerin yaptığı dolgunluğun azaltılması veya yumurtlamanın durdurulması istenirse doğum kontrol hapları kullanılabilir. Fizik tedavi de faydalı olabilir.

UÇUK(HERPES)NEDİR..??

Uçuk genellikle dudak, ağız ve burun delikleri çevresinde çıkan Herpes simplex adı verilen virüsün sebep olduğu hastalıktır.
Uçuk Ciddiye Alınması Gereken Bir Sağlık Sorunu mudur?
Yapılan araştırmalar, dünya nüfusunun %80’inin yaşamları boyunca en az bir defa uçuk geçirdiğini göstermektedir. Günümüzde Türkiye’de her yıl 8 milyon kişinin uçuk nedeniyle sıkıntı ve acı çektiği tahmin edilmektedir.
Uçuğun Belirtileri ve Oluşum Evreleri Nelerdir?
Uçuk çıkacak bölgede 0-24 saat önceden gıdıklanma, karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama hissedilir.
Bunu o bölgenin kızarması, şişmesi ve daha sonra da içi sıvı dolu kabarcıkların ortaya çıkışı izler. Bu kabarcıklar konuşurken, gülerken, yiyip içerken acı ve ızdırap verir.
Kabarcıklar patlayarak ülserler oluşur ve bu dönemde uçuk cok ağrılıdır.
Zamanla kuruyup çatlar, sızıntı yapar ve açılarak görüntüyü bozan çirkin bir yara haline gelir.
Kabuklanma başladığında uçuk küçülmeye başlar.
İyileşme döneminde uçuk üstünde oluşan kabuk düşer, yerine kuru ve gergin bir doku oluşur.
Uçuk Bulaşıcı mıdır? Nasıl Bulaşır?
Uçuk, ön belirtileri ile açık yaranın kapanması süresi arasında bulaşıcıdır. Uçuğu olan bir kişinin kullandığı havlu, bardak, çatal, kaşık vb. eşyalarla ve uçuklu kişinin öpmesi sonucu bulaşır. Eğer uçuğa dokunulursa yüzün diğer bölümlerine, göze ve vücudun diğer bölgelerine (genital bölge gibi) de bulaştırılabilir.
Dikkat ! Uçuk Bulaşıcıdır.
Uçuk virüsü (Herpes simplex) ile insan genellikle ilk defa küçükken (0-5 yaş) tanışır. Uçuğu olan aile bireylerinden birinin "Sevgi dolu" öpücüğü sonucunda uçuk virüsü vücuda girer. Çoğunlukla farkedilmeyen küçük kızarıklıklar şeklinde ortaya çıkar; ağız içi, diş etleri ve dudaklar (gingivostomatit) enfekte olur. Ama kimi hassas bünyelerde ciddi enfeksiyonlar şeklinde de görülebilir. Tıbbi yayınlar arasında uçuklu bir kişiden bulaşan virüs sonucu yeni doğan ölümlerine ait vakalar vardır.
Uçuğa dokunulmamalıdır. Dokunulursa eller çok iyi yıkanmalıdır.
Uçukluyken kesinlikle gözlere dokunmaktan kaçınılmalıdır. Bayanlar makyajlarını temizlerken dikkat etmelidir.
Özellikle bebekler, çocuklar ve diğer insanlar öpülmemelidir, yakın temastan kaçınılmalıdır.
Uçuklu insanın kullandığı havlu, bardak, çatal, kaşık vb. eşyalar ayrılmalı ve başkalarının kullanmasına izin verilmemelidir.
Uçuk ve uçuk yarasının kabuğu ile oynanmamalıdır. (Parmaklara uçuk virüsü bulaştırılır, aynı zamanda uçuk yarasına da diğer mikroplar bulaştırılmış olur)
Uçuk Neden Nükseder / Tekrarlar?
Uçuğa neden olan Herpes simplex virüsü vücuda girip ilk enfeksiyonunu yaptıktan sonra o bölgeye yakın sinir düğümüne yerleşir ve uçuk oluşmasını tetikleyen faktörler devreye girene, yani vücudun zayıf düştüğü ana kadar orada kalır.
Uçuk Oluşumunu Tetikleyen Faktörler Nelerdir?
Stres
Ateş, soğukalgınlığı, grip
Aşırı güneş ışınları ve ultraviyole ışınlar
Hormonal değişimler (hamilelik, adet dönemi)
Aşırı yorgunluk ve uykusuzluk
Dişe yapılan müdahaleler (diş çekimi dolgu vb.)
Diğer enfeksiyonlar
Aşırı alkol
Uçuktan Nasıl Korunulur?
Öncelikle uçuğun nüks etmesine sebep olan durumlardan sakınmak gerekir.
Strese bağlı olarak gelişiyor ise; stresimizi azaltacak gevşeme tekniklerini öğrenmek.
Yorgunluk ve uykusuzluk sebep ise; dinlenmek ve iyi uyumak.
Güneş sebep oluyor ise; dudaklar için koruyucu krem ya da yüksek koruma faktörlü güneş yağı kullanmak ve şapka ile yüzü güneşten korumak gerekir.
Tüm alınan önlemlere rağmen uçuk yine de nüksedebilir. Ön belirtiler (karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama) hissedildiğinde o noktaya kısa aralarla bir antiviral krem uygulamak gerekir. Uçuk ya hiç çıkmayacaktır ya da çıksa bile hafif seyredecektir.
Eğer bağışıklık sisteminiz zayıfsa veya sıklıkla uçuk geçiriyorsanız doktorunuzla görüşerek antiviral tabletlerden koruyucu olarak yararlanılabilinir.
Uçuktan uzak kalabilmek için sağlıklı beslenmek de önemli. Yapılan araştırmalar bazı yiyeceklerin uçuk oluşumunu azaltırken, bazılarının da uçuğun tekrarlanmasını kolaylaştırdığını göstermektedir. Araştırmacılar diyet yapanlarda uçuk virüsünün harekete geçmemesi için Lisin içeren besinleri almalarını, Arjinin içeren besin maddelerinden de uzak durmalarını önermektedirler. Bu amaçla diyetlerde Lisin içeren tavuk, patates, süt, bira mayası, fasulye ve balık besinleri alınmalı, Arjinin içeren çikolata, yer fıstığı, bira, üzüm, mısır gevreği gibi yiyeceklerden uzak kalınmalı.

Zeytinyağı ve Çocuk Sağlığı

Çocuklar için beslenme, yetişkinler için olduğundan çok daha önemlidir. Çünkü, çocukluktaki beslenme, tüm yaşamı etkiler. Yaşamın ilk yıllarında beynin sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi, beslenmeyle doğrudan bağlantılıdır. Çocuk beslenmesinde yağlar, yaşamsal bir rol oynar. Zeytinyağı, bu açıdan da vazgeçilmez bir besindir.

    Yaşamın temel koşulu, vücut hücrelerinin sürekli olarak kendilerini yenileyebilmeleridir. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde çok hızlı olan hücre yenilenmesi, yaş ilerledikçe azalır ve yavaşlar.

    Çocukları raşitizmden korur.

    Siyatik, mafsal ağrılarına iyi gelir; zeytinyağı tortusu sürülür.Günde birkaç damla zeytinyağı bebeğin gelişimine büyük katkı sağlar.

    İçerdiği linoleik asit yüzdesi nedeniyle anne sütüne benzeyen zeytinyağı, inek sütüne katıldığında anne sütüne yakın değer elde edilir.

    Sütü kesilen anneler yağsız inek sütüne biraz zeytinyağı katıp bebeğe verilebilir.Anne sütünde de bulunan E vitamini ve oleik asit içeriği ile zeytinyağı, normal kemik gelişimine katkıda bulunur.

Neden bu kadar yorgunum?

 

Ne kadar dinlenirseniz dinlenin kendinizi yorgun mu hissediyorsunuz? İşte yorgunluğunuzun yedi nedeni:

Kansızlık : 
Üretkenlik çağınızda iseniz ve özellikle adet dönemleriniz uzun sürüyorsa, miyomlarınız varsa ya da yakın zaman önce doğum yaptıysanız, bunlara bağlı kan kaybı nedeniyle kadınlarda yorgunluğun birinci nedeni olan anemi gelişmiş olabilir. Kanamalar sonucunda kanda oksijeni taşıyan alyuvarlardaki demirden zengin bir protein olan hemoglobin miktarı azalır. Dokular ve organlar yeterince oksijen almayınca bunun sonucu yorgunluktur. Kansızlığın diğer nedenleri iç kanama veya demir, folik asit ya da vitamin B12 eksikliği olabilir. Böbrek hastalığı gibi kronik hastalıklar da kansızlığa neden olabilir. Baş dönmesi, solukluk, üşüme hissi, kalp atımında hızlanma kansızlığın diğer belirtileridir. Kansızlığın tanısı için doktorunuz bir kan testi isteyecektir. Eğer sebep demir eksikliği ise demir takviyesi gibi kansızlığın nedenine yönelik tedavi uygulanır. Etkili tedaviyle yorgunluk, en geç 30 günde geçecektir

Hipotiroid 
Genel olarak enerji düzeyiniz hep düşükse, kendinizi tükenmiş ve hattâ biraz depresyonda gibi hissediyorsanız bunların sebebi yavaş çalışan tiroid bezi olabilir. Tiroid bezi vücudun enerji metabolizmasını kontrol eder. Kadınlarda sanıldığından çok daha yaygın olan tiroid bozukluğu T3 ve T4 gibi tiroid hormonlarının düzeyinin saptanmasıyla teşhis edilebilir. Bu hormonlar düşükse dışarıdan hormon takviyesi yapıldığında yorgunluk şikâyetiniz kısa zamanda geçecektir. 

İdrar yolu enfeksiyonu 
Kadınların çoğunda idrar yolu enfeksiyonu yanma veya sık idrara gitme ihtiyacı gibi belirtilerle birlikte ise de bazı hastalarda hiçbir belirti olmayabilir ya da belirtiler hafif olduğundan fark edilmeyebilir. Sürekli yorgunluk da bu gibi idrar yolu enfeksiyonlarının tek belirtisi olabilir. Cinsel birleşme bakterileri idrar yolunun ağzından vajinaya doğru ittiğinden bu riski artırabilir. Bir idrar tahliliyle teşhis konulabilir. Genellikle ağızdan alınan bir antibiyotikle tedavi hızlı ve kolay sonuç verir. Yorgunluk da birkaç gün içinde kaybolur. Bir süre sonra yorgunluk veya başka belirtiler tekrarlarsa tekrar idrar testi yaptırın çünkü bazı kadınlarda idrar yolu enfeksiyonları kroniktir. 

Fazla kafein alımı 
Hızlı bir enerji desteği için çoğumuz kahve ya da kola içeriz ama bazı kadınlarda kafeinin fazlası ters bir etki yapabilir. Bir uyarıcı olan kafein, fazla miktarda alındığında yorgunluğa neden oluyor. Bu nedenle kafein alımının daha da artırılması sorunun kötüleşmesinden başka işe yaramıyor. Çözüm; yaşantınızdan kafeini mümkün olduğu kadar çıkarın. Bu, sadece kahvenin değil çikolata, çay, kola ve kafein içeren bazı ilaçların da kesilmesi anlamına geliyor.

Besin intoleransı 
Besinlerin bize enerji verdiği kabul edilir ama bazı doktorlar gizli besin intoleranslarının bunun tersine yol açtığına inanıyor. Hafif bir besin intoleransı bile uykunuzun gelmesine yol açabilir. Tolere edemediğiniz yani yendiğinde size, sizin bu besine bağlamadığınız ve ondan olduğunu düşünmediğiniz rahatsızlıklar verebilen bazı besinler olabilir. Bu besinlerin farkında olmadan sürekli yenilmesi kendinizi,sürekli yorgun ve tükenmiş hissetmenize neden olabilir. Eğer belirli besinleri yedikten sonra 10-30 dakika içinde uykunuz geliyor, kendinizi kötü hissediyorsanız şüphelendiğiniz besinleri beslenmenizden çıkarın. Böyle bir şüpheniz varsa doktorunuzla konuşun. 

Uyku apnesi 
Yeterli uyku uyumuyorsanız bu bir yorgunluk sebebi olabilir. Ama ya yeterli uyku uyuyup ta aslında uykunuzu almadığınızı bilmiyorsanız? Uyku apnesi olarak bilinen durumda siz uykuda iken genellikle her gece birçok kez nefes almanız durmaktadır. Sonuç, gece kaç saat uyursanız uyuyun bütün gün yorgun olmanızdır. Uyku apnesi konusunda uzmanlaşmın bir doktorun yardımıyla uyku laboratuvarında bu hastalığa tanı konulması mümkündür. Uyku apneniz varsa doktorunuz kilo verme ve sigarayı bırakma gibi yaşam tarzı değişimleri önerecektir. Siz uyurken hava yollarını açık tutan cihazlar veya nefesle tetiklenen basınçlı hava cihazları kullanılabilir. Aşırı olgularda, yeterli hava akımının sağlanması için ameliyat gerekebilir. 

Tanı konmamış kalp hastalığı 
Elektrikli süpürgeyle evi temizlemek, bahçe işleri veya olağan günlük işlerinizi yapmak gibi sıradan işler sizi yoruyorsa, kalbiniz SOS sinyali gönderiyor olabilir. Eğer bu basit hareketlerle gelen yorgunluk hissi hele birdenbire ve sebepsiz yere ortaya çıktıysa, ciddi durumların habercisi olabilir, beklemeden doktorunuza danışmalısınız.

–~–~———~–~—-~————~——-~–~—-~
DAHA FAZLASI İÇİN SAĞLIK SİTEMİZ İ ZİYARET EDİNİZ
-~———-~—-~—-~—-~——~—-~——~–~—

İdeal uyku süresini hesaplama yöntemi

 

İdeal uyku süresimizi, sabah kendimizi dinlenmiş hissetmemizden ve gün içi performansımızdan anlayabiliriz.  

Eğer ne kadar uyursanız uyuyun ertesi gün kendinizi dinlenmiş hissetmiyorsanız tıbbi araştırılmaya ihtiyaç duyabilirsiniz.  

Ne kadar uykuya ihtiyacınız var?  

İnsanlar, biyolojik saat dediğimiz aydınlık ve karanlıktan oluşan 24 saatlik periyotlara adapte olmuşlardır. Bu saat, her gece ortalama 8 saatlik (6 ila 9 saat arasında) bir major uyku episodunu başlatır. Her insan kendi uyku ihtiyacını belirler. İdeal uyku miktarımızı, basitçe sabah kendimizi dinlenmiş hissetmemizden ve gün içi performansımızdan anlayabiliriz. Eğer ne kadar uyursanız uyuyun ertesi gün kendinizi dinlenmiş hissetmiyorsanız, uyku bozukluklarının da içerdiği tibbi araştırılmaya ihtiyaç duyabilirsiniz. 

Uyku eksiği hafta sonu tamamlanır mı? 

Hafta sonları 30 dakika daha fazla uyumaya ihtiyaç duyarız bu hafta içi biriken uyku eksikliğine bağlı olabilir. Şunu anlamalıyız ki, hafta sonu fazla uyuyarak ileriki zamanlar için uyku depolayamayacağımız gibi kaçırdığımız uyku zamanını sonradan yakalamamız mümkün değildir. Çünkü kaybedilen uyku süresi ertesi gün hemen etkilerini araba kullanırken, iş performansının düşmesinde, öğrenme ve hafızada kendini gösterir.  

Uyku alışmalar göstermektedir ki uyku kaybı, sorumluluklarınızı yerine getirme, araç kullanımı, dikkat ve görmede problemlere neden olmaktadır. Tanı için aile bilgisi de önemlidir Uykunun tam olarak değerlendirilmesinde hasta ve yakınlarının sağladığı bilgiler; polisomnografiden elde edilen veriler ve diğer fizyolojik değerlendirmeler esas alınmaktadır. Uyku hastalıkları için kesin tanı bu iş için özel donanımı olan, uyku laboratuvarı dediğimiz mekanlarda konulsa da kötü uykudan şikayet edenlerin hepsinin şikayeti laboratuvarda doğrulanamamakta veya belirgin bir yakınması yokken tetkiklerle patoloji ortaya konabilmektedir. 

YATMADAN ÖNCE DERİN NEFES ALIN VE HOŞ HAYALLER KURUN 

Akşamın son saatlerine yakın yavaş yavaş gevşemeye başlayın. n Yatağa gitmeden bir buçuk iki saat önce işlerinizi sonlandırın. n Yatakta gevşeme egzersizi uygulayın n Nefes almaya yoğunlaşın ve derin nefes alıp verirken size güzel, hoş gelen düşünce ve hayalleri düşünün. n Birkaç saniye aralıklarla sizin için anlam taşımayan bir sözcüğü tekrarlayın. n Bu nefesler arasında kol ve bacaklarınızı, yüz-göz omuz kaslarınızı hafifçe kasıp gevşetin. n Bu gevşeme tekniğini gün içinde de belli aralıklarla uygulamaya devam edin. Günün hesabı ne zaman yapılmalı? Eğer günün hesabını yatakta yapıyorsanız, bunu yataktan önce yapmış olmaya gayret edin. Hatta yazın. Akşam saatlerinde yaptıklarınız, yapmayı planladıklarınızı yazmayı yatarak düşünmeye tercih edin. Bunun için de tüm akşamınızı harcamayın yarım saat yeterli olur.  

UYKU HİJYENİ İÇİN NELER YAPABİLİRİZ? 

Uyku bozukluklarında tedaviden önce bizlerin yapabileceği uygulamalar vardır. Sadece uykusuzluktan yakınanlar için değil hepimizin her an böyle bir sorunla karşılaşma ihtimalimiz nedeniyle yapılacak bazı düzenlemeler vardır. Bu önerilere uyku hijyeni de denir. 

Yatağınız rahat olsun. 

Yatağa geleneği bozmamak için yatmayın. 

Yatakta kitap okumayın ve televizyon seyretmeyin.  

Geceleri uzun süre bilgisayar karşısında olmayın.  

Uyku saati yaklaştıkça evdeki ışık miktarını azaltın. 

Yatmaya yakın egzersiz yapmayın.  

Akşam saatlerinde kafeinli içecekler içmeyin. Çayda çok masum değil tabiî ki.. 

Yatmadan önce ağır gıdalar almayın. Hassas olduğunuz gıdalardan uzak durun.  

Gece boyunca saate bakıp durmayın.  

Yattığınız odanın loş olmasına ve fazla sıcak ya da soğuk olmamasına dikkat edin. 

Yirmi dakika içinde uyuyamadığınız takdirde yataktan çıkın. 

Uyumak için alkol almayın. 

Gün içinde mümkünse uyumayın özellikle de akşam saatlerinde. 

Hafta sonlarında gereğinden fazla uyuyp dengeyi bozmayın.  

Unutmayın bu programı uygular uygulamaz düzelme olmaz. Düzenli uygulandığı takdirde faydalı olacaktır. 

Geçmişi bugünü birlikte yatağa almayın, düşünce gevişi yapmayın yatakta.

–~–~———~–~—-~————~——-~–~—-~
DAHA FAZLASI İÇİN  SAĞLIK SİTEMİZ  İ   ZİYARET EDİNİZ

-~———-~—-~—-~—-~——~—-~——~–~—

"Kanser hastaları bitkilerden medet umuyor" – Unicode (UTF-8)

 

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Meftun Ünsal, kanser hastalarının büyük bölümünün bitkilerden umut aradığını belirterek, bunların içinde ise en çok ısırgan otunun kullanıldığını söyledi.
Doç. Dr. Ünsal, Türkiye’de alternatif tedavi yöntemlerinden en çok bitkilerden yararlanıldığını bildirdi.
"Hastalar genellikle kullanılan tedavilerden ümit kestiklerinde veya kaybedecek bir şeylerinin olmadığını düşünmeye başladıkları zaman alternatif tedavi yöntemlerini kullanmaya başlıyor" diyen Doç. Dr. Ünsal, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 2 milyarın üstünde kişinin alternatif tıp ilaçlarını kullandığını, Türkiye’de ise bu oranın yüzde 40-60 arasında değiştiğini kaydetti.
Hastaların daha çok yakın çevresinden ve arkadaşlarından etkilenerek bu tedavilere başladıklarını anlatan Doç. Dr. Ünsal, "Türkiye’de daha sık olarak bitkisel karışımlar ve çaylar kullanılmaktadır. Isırgan otu en sık kullanılan bitkisel maddedir. Hastaların bunu daha ucuz ve kolay elde etmelerinin sık kullanımda neden olduğu düşünülebilir" dedi.
"Doktor kontrolünde uygulanmalı"
Kanser hastalarının yüzde 90’ınının bir yıl içinde alternatif tedavi yöntemlerinden birini mutlaka kullandıklarını ifade eden Ünsal, şunları kaydetti:
"Hastaların çoğu bu tedavileri kullandıklarını saklıyor. Her iki tedavi yönteminde de özelikle ilaç olarak kullanılan bitkisel maddelerin diğer organlara toksik olup olmadığı iyi değerlendirilmelidir.
Özellikle bitkisel maddelerin bazıları karaciğer ve böbreklere toksik etki yapmaktadır. Ayrıca hastaya uygulanan tedavilerle bu maddeler etkileşime girerek tedavinin fayda vermemesine neden olabilir. Bu nedenle bu maddelerin doktor kontrolünde ve bilinçli uygulanması gerekir."
Doç. Dr. Ünsal, normalde kullanılan tedaviyi keserek, alternatif yöntemlere başvurmanın hastalığın ilerlemesine neden olabileceğini de sözlerine ekledi.



–~–~———~–~—-~————~——-~–~—-~
Cilt sağlığı için

>>> SİPİL <<<

Sitemizi ziyaret edin
-~———-~—-~—-~—-~——~—-~——~–~—

Korkumdan bir türlü doktora gidemiyorum

Kendimi bildim bileli hiç doktora gitmedim. Birkaç aydır böğrümde tekrarlayan ağrılarım olmaya başladı. Doktora gitmeden atlatabilir miyim diye bekledim ama ağrılar giderek sıklaşıyor. Gitmem gerektiğini bilmeme rağmen, doktora görünmekten korkuyorum. Sizce ne yapabilirim? M.E./Manisa

Bu okuyucumun da dile getirdiği gibi toplumumuzda doktor korkusu yaygındır. Çocuklarımızı ‘Doktor amca iğne yapar’ tehdidiyle büyüttüğümüz için olsa gerek, hekim korkusu toplumumuzu etkisi altına almıştır. Tıbbın, sağlık profesyoneli olmayanlarca kavranılamayacak kadar özel bir uzmanlık alanı olmasının da bunda rolü vardır. Çünkü kişi bilemediği ve sonucunu öngöremediği bir etkileşime girmekten endişe duyar. Hekimlerin kullandığı dilin, çoğu zaman anlaşılmaz oluşu da bu korkuyu güçlendirir. Doktora gitmekten alıkoyan diğer önemli nedenler ise; konulacak teşhisle yüzleşme korkusu, hastane ortamında bulunmaktan veya ortaya çıkabilecek giderlerden kaçınma ve alışkanlıklardan vazgeçememe olabilir. ‘Kötü bir hastalık çıkarsa’, ‘Şimdi bir sürü tetkik gerekecek, canım yanacak’, ‘Ekstradan masraf çıkacak’ veya ‘Perhiz gerekecek, sigarayı bırakmamı söyleyecek’ gibi endişelerle hastalar, hekime gitmeyi geciktirmektedirler.

TEŞHİS GECİKİYOR
Doktordan korkmak, hasta için oldukça tehlikelidir. Bu korku nedeniyle hekime başvuru gecikmekte, teşhis gecikmekte dolayısıyla da tedavi gecikmektedir. Birçok hastalık için erken teşhis ve erken tedavinin hayat kurtarıcı olduğu, herkesin malumudur. Her zaman için erken teşhis, gecikmekten iyidir. Hekime gitmemek, kişiyi sağlıklı kılmaz. Eğer bir hastalığınız varsa, hekime gitmemekle onu tedavi edemezsiniz. Hastalığın belirtilerini, yakınmalarınızı görmezden gelerek, sadece zaman kaybedersiniz. Kaybettiğiniz, sadece zaman olsa iyi! Bazen tedavi ve iyileşme şansınızı da yitirebilirsiniz. Hekime ya da hastaneye gitmemek, size çok pahalıya mal olabilir. Geciken tedavi, hemen her zaman çok daha pahalıdır. Doktorluğun temel ilkesi; önce zarar vermemektir. Doktor, daima hastasının yararını gözetir. Hekimin tüm tedavi, girişim ve tavsiyeleri hastanın sağlığı ve yaşamı için gerekli ve yararlıdır. Bazı tıbbi işlemlerin hastaya zarar verme potansiyeli taşıdığı doğrudur. Ama beklenen yararı, olası zararından fazla olmayan bir işlem, hiçbir zaman hastaya önerilmez.

ÇOCUĞU KORKUTMAYIN
Okuyucuma önerim gecikmeden hekime başvurmasıdır. Böğür ağrısı, birçok farklı nedenden olabilir. Bunların arasında böbrek sorunları da vardır. Böbrek taşları veya iltihapları, eğer zamanında anlaşılıp uygun şekilde tedavi edilmezse, böbrek fonksiyonlarında kayıpla sonuçlanabilir. Bu durumda diyaliz veya böbrek nakli gibi yaşam konforunuzu çok ciddi biçimde etkileyebilecek durumlarla yüzleşebilirsiniz. Son sözüm de anne ve babalara… Çocuklarınızı korkutmak için “Doktor Amca iğne yapar” argümanını artık kullanmayın! Doktoru öcü yerine koymayalım. Çocuğunuzu bir gün hekime götürmek durumunda kalabilirsiniz. Doktorun işini zora, çocuğunuzun sağlığını ise riske atmayın.